Çevirisini İstediğiniz Metni Bildiriniz.
Bulgaristan’a Satılan Osmanlı Evrakı
1931 yılı Mayısında, asla affedilmesi ve unutulması mümkün olmayan bir gaflet neticesi, dünya arşivcilik tarihinde tek örnek olarak, Osmanlı dönemi arşiv malzemesi, millî hafızamızın bir bölümü, sorumsuz, kültür ve şuurdan habersiz bir iki kişinin gayretiyle kuru ot ve paçavra fiyatına, okkası üç kuruş on paraya Bulgaristan’a satıldı.
Tarihî evrakımız ot balyaları gibi çemberlenip vagonlarla Bulgaristan’a gönderilirken, bu durum Son Posta Gazetesi yazarı İbrahim Hakkı (Konyalı) tarafından tespit edilerek ilgili makamlara bildirildiyse de maalesef muvaffak olunamamıştır.
Daha sonra Muallim Cevdet (İnançalp) olayın takipçisi olarak dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye yazdığı bir mektup ile evrak satışının incelenerek, yapılan usulsüzlüğe son verilmesini istemiştir. Bununla beraber gazetelerdeki neşriyat ve Manisa Milletvekili Refik Şevket İnce’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verdiği önerge üzerine, hükümet bu konuda teşebbüse geçerek; Bulgaristan’a satılan evraktan bir kısmı ancak geri alınabilmiştir. Olaya sebep olanlar hakkında ise soruşturma açıldıysa da Recep Peker’in başbakanlığı döneminde çıkan umumî af sebebiyle, soruşturma dosyası kapanmıştır.
Tarihi evrakımızın Bulgaristan’a hurda kâğıt ve paçavra fiyatına satılması dönemin basını tarafından şiddetle eleştirilerek satışın durdurulması için adeta kampanyalar başlatılmıştı. Bu şekilde başlayan tepkiler bir süre sonra sonuç vererek Bulgaristan’a gönderilmek üzere hazırlanan pek çok evrak bu sayede satılmaktan kurtuldu. Diğer yandan bu süreç içerisinde arşiv belgelerimizin önemi anlaşılmış, tarihimizin orijinal kaynaklarının korunması, tasnifi ve araştırma hizmetine sunulması konusunda ilk çalışmalar başlatılmıştır.
Bulgaristan’a evrak satışıyla ilgili gelişmeler ve olayın ayrıntısının yer aldığı, Osman Ergin’in M. Cevdet’in Hayatı, Eserleri ve Kütüphanesi (Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1937) adlı eserinden aynen aktaralım:
İstanbul belediyesinde bulunduğum sırada resmî vazifelerimden birsi de gazetecilerle temas etmek ve belediye işleri hakkında onlara malumat vermekten ibaretti.
Bu münasebetle gazeteciler hemen her gün odama gelirler, onlarla günün birçok meseleleri ve bu meyanda belediye işleri hakkında da konuşurduk. Bir gün yine odamda toplanmışlardı. O günlerde İstanbul Defterdarlığının Maliye evrak hazinesini okkası üç kuruş on paradan satmış olduğunu ve evrakın balyalar yapılarak ve kısmen dökülüp saçılarak Sirkeci’ye kadar götürülüp, oradan şimendiferle Bulgaristan’a gönderilmekte bulunduğu işitilmekte ve görülmekte idi.
Bunu ilk defa gören ve ortaya atan Son Posta muharrirlerinden İbrahim Hakkı’dır. O da aramızda bulunuyordu. Bu havadisin gazetelere yazılıp yazılmaması mevzuu etrafında görüşülürken İbrahim Hakkı “Ben bunu yazarım” dedi ve gitti.
Ertesi gün (4 Haziran 1931) çıkan Son Posta gazetesinde “Okka ile satılan kıymetli evrak meselesi” başlığı altında bir yazı çıktı. Bu yazısında hadiseyi uzun uzadıya anlattıktan sonra bilhassa evrak daha mahzenden çıkarıldığı sırada orayı gezmiş ve görmüş olan İbrahim Hakkı şu tafsilatı veriyordu.
“ Oradaki koridor harman halinde dökülmüş kâğıtlarla dolu idi. Çenberliyorlardı. Arkada yüzlerce torba kâğıt yığılmıştı. O suretle ki içeri girmek mümkün değildi. Evvelâ Bekir Ağa (hademe) bu torbaların üzerine çıktı ve elimden tutarak beni yukarı çekti. Bu kısımda tesadüf edilmiş bir çok kıymetli vesikalar, defterler göze çarpıyordu. Burasını gözden geçirdikten sonra sıra aşağı kata geldi.Burada lalettayin aldığım kâğıtların içinde altın yaldızlı
mecmua parçaları, Silistre, Varna, Tuna vilayetlerine ait kalelerin tamirine, zeamet, tımar vesikalarına, ulufenamelere, matbah masraflarına, vakıflara ait birçok tarihî mülknameler vardı. Bunlar değersiz kâğıt parçaları değil, onbinlerce kuruş ve lira sarfıyla bile yerlerine konması mümkün olmayan vesikalardı.”
Tarihî evrakın okka ile satıldığı şayiası bu suretle gazete sütunlarına da geçince, o ana kadar buna ihtimal vermeyen ve havsalaları almayan kimselerde de artık şüphe kalmamıştı.
Yine o gün odamda Muallim M. Cevdet de geldi. Hiç birşeyden haberi yoktu. Hasta olduğu için eskisi gibi günlük gazeteleri de takip etmiyor, yalnız mühim ve ilmî şeyler olursa kendisinin haberdar edilmesini arkadaşlarından ve dostlarından rica ediyordu.
Cevdeti, bu felâketten ve bu cinayetten haberdar ettim. İhtimal vermedi ve inanmadı. Gazeteyi ve oradaki resimleri gösterdim. Bu sefer de yerinde oturamadı. Yıldırımla vurulmuşa döndü. Bir müddet hüngür hüngür ağlamaya başladı. Azıcık yatışınca biraz daha izahat istedi, verdim. Derhal yerinden kalktı. Sultanahmet Meydanına doğru gitti. Yarım saat sonra elinde bir kucak vesika olduğu halde geldi ve “Bunları beşer kuruşa çocukların elinden aldım, tarihî evrak bu hale getirilir mi?” dedi. Hâlâ ağlıyordu. Kendisini teskine ve teselliye çalıştım, ne mümkün!
Nihayet yapılacak muameleyi söyledim, zaten cesur ve pervasız olmakla beraber daha ziyade cesaretlendi.
Fakat olan olmuş, atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Bununla beraber bir tarihçi, bir ilim adamı sıfatıyla keyfiyyetten hükümeti, Türk Tarih Cemiyetini ve hemen hamur haline getirilerek kâğıt yapılmaması için Bulgar Tarih Cemiyetini haberdar etmesini söyledim ve daha bazı tedbirlere müracaat olunmasını da anlattım. Razı oldu. O akşam dört beş arkadaş tüccardan Debreli Fuad’ın evinde toplanacaktık. Cevdet de geldi. Orada bu mevzu etrafında daha etraflı görüştük. Ertesi gün Cevdet elinde bir takım yazılar olduğu halde geldi. Başvekil İsmet Paşaya müracaat ediyor! Yazdığı yazıyı okudu. Kendisini bir kat daha cesaretlendirdim ve yazısını derhal teksir, bir kaç gün sonra da Belediye Matbaasında tabettirdim. …
İstanbul mebusu Halil Etem Eldem Aklıma geldi, Cevdet’in vaziyetini ve teşebbüsünü anlattım. Muhterem mebus ve ilim adamı Cevdet’in yazdığı şikâyetnameyi bizzat götürüp ismet Paşaya vermeyi lütfen kabul ve deruhte ettiler ve derhal Başvekile bir telgraf çektiler…
Bulgarlara satılırken yere düşen ve sokak çocukları tarafından yirmi kuruşa bendenize verilen mühim vesikalardan:
1- Üç yüz elli sene evvelki bir askerî vesika: 1096-1099-1101 senesi Viyana seferine dair parçalanmış (yol masarifi defteri); bundan hangi tarih kitabı bahseder? bu ne mühim vesikadır? Hangi askerî müverrih buna muhtaç değildir?
2- Uygurca anahtar: Dünyada ancak üç müze ile yalnız Ayasofya kütüphanesi (kadim Uygurca) metinlere maliktir. Şimdiye kadar bir Türk âliminin Uygurca metinleri halle yarayacak bir anahtar yaptığı meçhul idi. İşte bu vesika o müşkülü hallediyor. Bu, nasıl satılır? Komisyona göre Uygurcanın hiçehemmiyeti yoktur! Çünkü maliyeye taallûku bulunmaz!
3- Zırhlı Orhaniyenin 1286 senesine ait mühimmat defteri: Bu da (Bahriyeye aittir, çürüktür, maliyeye taalluku yoktur) denilerek satılmıştır. Belki de hiç görülmemiştir
4- Sırbistanda ilk fethettiğimiz (Niş) kalesine dair kayıtlar.
5- Gazi Mihal evladının (Pilevne) de vakfına âit bir kayıt.
6- 1134 senesine ait ve Hatçe Sultanın mührile defterdarlığa irsal edilen fevkalâde mühim bir mutbak defteridir. Bunlar o devirde Türk yemeklerinin envaını, hububat ve eşya, fiyatlarının tarifesini gösterir. Türk sanayi ve harsı itibarı ile pek mühim olan bir mutbak defterinin komisyonca demek ki hiç kıymeti yokmuş, Kim bilir böyle ne kadar (mutbak defterleri) uçtu gitti.
7- 1148 senesine ait (defterdar) vesair mühim maliye memurlarının mühürleri ile vergi nişanlarını hâvi bir levha. Mühürcülük san’atı ve maliyecilik nokta-i nazarından buna kıymet biçilir mi? Tarih kitaplarımıza bu vesikaların bir tanesi geçmemiştir. Diğer vesikalar arasında meşhur Türk edibi Şeyh Galib’in evlatlarına verilen bir ferman ve tersane masarifine dair bir icmal vesaire vardır. Paşam elime geçen vesikaların yalnız unvanları hamiyetli yüreğinizi tutuşturmağa, kâfidir.
———-
Arşiv vesikalarımızım ehemmiyetini göstermesi açısından Vamberinin (Geletizemle) mecmuasında (1903 senesi) yazdığı Türkçe mütalaasını derc ediyorum:
“Biz Macarlar kendi tarihlerimizi ve münasebatı coğrafîyemizi izah için Türk vesikalarından nevi nevi faide görüyoruz. Türklere şükranımızın sebeplerinden birisi, Türklerin Macaristan’ı zaptı vaktinden kalma (vergi vesairi hâsılatı miriye defterleridir). Bu resmi vesikalar, Macaristan’ın iki yüz seneden daha evvelki hallerini, nüfusunu, ziraatını, ticaret ve sınaatini bildiren takrirat ve tafsilatı havi olup geçmiş zamanımızın aynısıdır.
Bu Türk vesikalarının emsali dünyada kolay kolay bulunmaz.Zira o vakitler Türk memurları her şehrin, her köyün, her mahallenin evlerini nüfusunu, hububatı cins ve miktarını bile kemali dikkatle yazmışlar ve fevkalade kıymetli istatistikler bırakmışlardır” diyor.Hâlbuki bizim komisyon böyle (hububat) kayıtlarını görünce arpa ve buğday hesabının tarihçe ne ehemmiyeti vardır diye hüküm vermiştir sanırım.”
Bibliyografya :
Mehmet Torunlar, Erol Çelik; Bulgaristan’a Satılan Evrak ve Cumhuriyet Dönemi Arşiv Çalışmaları, Ankara, 1993, XXXV, s.604 “T.C. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 19″